İnsanları sınıflar içerisine koymak onlara nasıl davranacağımızı düşünmeden hareket etmemizi sağlar mı? Bu iletişimde işimizi kolaylaştıran bir yöntem midir ya da düpedüz bir ayrımcılık mı? Bir kişi bütün yönleri ile kafamızda şekillenebilir mi? Koyduğumuz kalıplar içerisine sığmayan birini böyle tanımlarla sınırlamış olmaz mıyız? Sen bence böylesin, sizin gibiler böyle düşünür, ben de o yüzden seninle böyle bir ilişki kuruyorum derken kendimizi de belirlediğimiz sınırlar içerisine hapsetmiş olmaz mıyız? Oysaki ilişkiler düşündüğümüzden daha karmaşık değiller mi? Her an gerçekleşebilecek öğrenme ya da unutma süreçleri ile sürekli bir değişme kapasitemiz yok mudur? Bu nedenle var olduğumuzu düşündüğümüz kişiler olarak kendimizi tanımaktan çok yargılamış ve doğal akışımızı bozmuş sayılmaz mıyız? İnsan kolay kolay bütün yönleri ile bir anda değişmez. Ama değişime açık olmak bir iletişim kurabilmek için gereklidir. Soru sormak, anlamadım diyebilmek, bekleyebilmek, dinlemek, heyecan içerisinde kalabilmek ve alabilmek için kanalların açılmasını beklemek…

Her an başka bir kanaldan dünya ile kucaklaşabilir ve bunu birileri ile kutlayabiliriz. Bizi birileri ile buluşturan yakınlaştıran ve seviştiren ne varsa ona şükretmek. Bildiğimizi ve sahip olduğumuzu düşünmek yerine ana bırakabilmeyi ve kutlamanın coşkunluğunu deneyimlemek için şöyle mi demeli?

Başka açılardan bakarak ve böylece sınırlarımın dışına çıkarak kendimi yeniden keşfetmek için hazırım.

Serkan Bozkurt