Ben Kimim? 

Çok küçük yaştan beri ne olduğum belli idi. Sosyal bir çocuktum. İnsanları bir araya getirmeyi seviyordum. Kendimi bildim bileli dans ediyorum. İlk koreografimi gecekondu mahallemizin çarpık merdivenlerinde mahalle arkadaşlarımla yapmıştım. Sanırım 8 yaşında idim. 9 yaşımda evimizin altındaki kömürlüğümüzü Kültür Kulübüne dönüştürmüştüm. Kömürlüğün kapısına kocaman harflerle yazmıştım ‘Bodrum Kültür Kulübü‘. Çim adamlar yapıp satarak, ev ev dolaşıp 1 er lira toplayarak süpürgeler alıyor ve mahalledeki çöpleri süpürüyorduk. Para toplarken dayımın adını veriyordum. Dayım benim için Belediyede çalışan bir memur olarak güvenilir ve gazete okuduğu için de aydın biri idi. Çalışma alanım aile içi cinsel tacizlere kadar girmişti. Hatta aile içi tacize uğradığına inandığım bir arkadaşım için evlerinin önünde arkadaşları toplayıp protesto bile yapmıştım. Şu an düşündükçe biraz utanıyorum da. Çünkü bu durumdan hiçbir zaman tam olarak emin olamadım. İlkokulda en çok sevdiğim ders matematik idi. Ortaokul yıllarım da tiyatro grubu kurdum. Derslerden kaçmak isteyen arkadaşlarım ile bir oyun üzerine çalıştık. Gösteri çıkmadı ama okumalar yapıp oyun üzerine tartışma şansım oldu. Lise yıllarında okulun halkdansları grubunda idim . İlk sene tiyatro ile de uğraşmak istesem de bir koltukta iki karpuz çok geldi. Ama araştırmacı kişiliğim beni dans Tiyatrosu ile tanıştırdı. Üniversite yıllarım tamamen kurduğum dans gruplarını yönetmek yeni oyunlar çıkarmakla geçti. 19 yaşımda yaklaşık 100 kişilik bir dans grubunu yönetiyordum. 3 ayrı grup için 3 ayrı oyun yazmıştım. Bu gruplardan biri de Görme Engelliler Dans grubu idi. Aynı zamanda İşletmede okuyan bir öğrenci olarak ilk önce Devlet Tiyatrolarında sonra Şehir tiyatrosunda dansçı olarak çalıştım. Yetmedi konservatuar dans bölümüne  girdim. Yetmedi Viyana Konservatuarı na geçtim. İstanbul a göçmüş işçi bir babanın oğlu olarak yurtdışında okumak ilginç bir deneyimdi. Viyana’ da üçüncü sınıf olarak Ezilmeyi ve hor görülmeyi daha derinden deneyimledim. Bir yandan yabancı olmak ve dil sorunları diğer yandan sanata olan saygı arasında yaratıcılık alanım iyice genişledi. Toplumsal sınıflamalar

, dışlamalar artık benim için birer sanatsal malzeme idi. Kendi sorunlarımı benim gibi sorunları olan insanlarla sanat yaparak dile getirmek yemek içmek gibi doğal hatta çoğu zaman daha önemli bir ihtiyaç oldu. Viyana’ da çıkardığım oyunlar ses getirdi. Gücümü motivasyonumu toplayıp İstanbul a döndüm. İlk başlarda yüksek motivasyonum ve heyecanlı yapımla Arada Kültür Sanat Org. Ve Arada festival sonra insani yanımın ağır basmasıyla Arada Derneği derken şimdi Arada Manifesto ya giden yolda yanımda olan Ablam Saime ve ortağım Evrim ile zor ama güzel bir yolculuğun hikayesini çizmeye devam ediyoruz.